Bu makale Op. Dr. Hüseyin ACAR tarafından retina atardamar (arter) tıkanıklığı bulunan hastaları ve onların yakınlarını hastalık ve tedavi yöntemleri ile ilgili olarak genel anlamda bilgilendirmek amacıyla kaleme alınmıştır. Konuyla iligili spesifik bilgi edinebilmek ancak kendisinin veya bu konuda uzman birisinin hastayı muayene etmesi ile mümkün olabilir.
Gözün damar tıkanıklığına bağlı hastalıkları dendiğinde aklımıza ilk olarak retinanın yani gözümüzün sinir tabakasının damarlarını ilgilendiren hastalıklar gelir. Bu hastalıkları anlayabilmek için öncelikle gözümüzün yapısı ve kan dolaşımı hakkında biraz bilgi sahibi olmamız gerekir. Gözümüzün görevi kendisine gelen ışığı algılayarak beyindeki görme merkezine iletmektir. Bunu da yapısında bulanan mercek sistemi vasıtasıyla ışığı sinir tabakası yani retina üzerine odaklayarak gerçekleştirir. Retina gözümüzün en hassas tabakalarından birisidir ve kendisini yenileyebilme yeteneği çok sınırlıdır. Retinanın ışığı algılayıp beyne iletebilmesi için onu besleyen ve atık maddelerini uzaklaştıran damar sisteminin düzgün çalışması gerekir. Retinadaki kan dolaşımını sağlayan damar sistemi şu şekilde çalışır: Bir atardamar görme sinirinin içinden geçerek retinaya ulaşır ve dallarına ayrılır. Daha sonra sistem kılcal damarlara dönüşür. Kılcal damarlarda besin ve oksijen dokulara geçerken dokulardaki atık maddeler ve karbondioksit de kana geçer. Kılcal damarların birleşmesiyle toplardamarların dalları, onların da bir araya gelmesiyle toplardamar oluşur. Toplardamar da gözü görme siniri aracılığıyla terkeder ve taşıdığı kirli kanı kalbe götürür. Bu sistemin herhangi bir yerinde tam veya kısmi bir tıkanıklık oluşması sinir tabakasındaki hücrelerin bir kısmının veya tamamının geçici yada kalıcı olarak zarar görmesine neden olabilir. Bu makalede retinanın atardamar sisteminin tıkanıklıkları ve tedavisi konu alınacaktır.
Şekil 1: Sağ gözümüzün sinir tabakasını, onu besleyen damarları ve görme sinirini gösteren resim. Bu resimde sinir tabakasının merkezi kısmı görülmektedir.
Retinanın atardamar sisteminde meydana gelen tıkanıklıklarının en önemli nedeni kan pıhtılarıdır. Bu pıhtılar genellikle boynumuzdaki büyük damarlardan veya kalbimizden köken alır. Normalde kan damarlarımızın ve kalbimizin iç yüzeyi pıhtı oluşumuna mani olacak pürüzsüz bir tabaka ile kaplıdır. Zamanla sigara, hipertansiyon, kolesterol, şeker hastalığı gibi hastalıklara veya yaşlanmaya bağlı olarak damar iç duvarının yapısında bozulmalar meydana gelebilir. Bu bozulmanın meydana geldiği bölgelerde pıhtılar oluşabilir. Bunlar zamanla olduğu yerden koparak göz veya beyin gibi organlara gidebilir ve oradaki damarların tıkanmasına neden olabilir. Pıhtı beyne gittiğinde beyin felci oluşur, göze geldiğinde ise o bölgedeki hücrelerin ölümüne neden olarak görmeyi azaltır. Başka bir deyişle retinanın atardamar tıkanıklıklarına gözümüzün felci de diyebiliriz. Atardamar tıkanıklığının nadir görülen bir başka nedeni ise iltihaplı romatizma hastalıkları gibi atardamar iltihabı ile seyreden hastalıklardır. Aynı şekilde bu iltihap da damarın pürüzsüz iç yapısını bozar ve pıhtı oluşmasına neden olur.
Retinanın atardamar sisteminde meydana gelen tıkanıklıklar hastada ani ve ağrısız görme azalmasına neden olur.Tıkanan damar ana atardamar ise görme azalması çok belirgindir. Atardamar dallarından birisi tıkandığında ise sadece o damarın beslediği bölgedeki hücreler zarar görür ve hasta belli bir alanı görememekten şikayet eder. Damar tıkanıklığı meydana geldiğinde vücut kendini korumak için pıhtıyı eritmeye çalışır. Eğer pıhtıyı hızlı bir şekilde eritebilirse hüceler tekrar çalışmaya başlar ve görme şikayetleri kaybolur, eritemez ise belli bir süre sonra hücreler ölmeye başlar ve kalıcı hasar meydana gelir.
Retina atardamar hastalıklarında tanı çoğu zaman muayene esnasında konulur. Bazı durumlarda tanı koymak zor olabilir ve FFA* ve OCT** gibi yardımcı testler gerekebilir. Olayın üzerinden haftalar veya aylar geçmiş ise tanı koymak daha da zorlaşır çünkü bu süreçte vücut o bölgedeki tıkanıklığı açmış ve dolaşım normale dönmüş olur. Fakat kan akışının normale dönmesi ölmüş olan hücrelerin hayata dönmesini sağlamaz. Böyle durumlarda teşhis için ERG*** (elektroretinogram) testinden faydalanılabilir.
*FFA göz anjiosudur, teknik ve riskler açısından kalp anjiosundan çok daha kolay ve güvenlidir. FFA’da kolumuza bir damar yolu açılır ve buradan florosein denilen bir madde verilir. Bu madde gözümüzdeki damarlardan geçerken çekilen filmler vasıtasıyla gözümüzün damar yapısı ile ilgili bilgi edinilmeye çalışılır.
**OCT gözümüzün tabakalarını detaylı biçimde gösteren bir tetkiktir. Ultrasonun ışıkla yapılan türü denilebilir. Hastaya herhangi bir girişim yapılmaksızın sadece gözünün resmini çekmekten ibarettir.
Şekil 2: Sağ gözümüzün anjiyosu. Hem atardamarlar, hem de toplardamarlar damar içinden verilen florosein maddesi ile dolduğu için beyaz renkte görünmektedir. Sıvı kaçağı olmadığı için damarların dışındaki bölgeler siyah renklidir.
Şekil 3: Sağ gözümüze ait OCT tetkiki. İlk resimdeki koyu yeşil çizgi kesit alınan retina bölgesini , ikinci resim ise retina tabakalarını göstermektedir. Retina tabakalarının dizilimi gayet muntazam görünmekte ve tabakalar arası boşluk bulunmamaktadır.
***ERG retinanın katmanlarındaki hücrelerin canlılık durumlarını tespit etmede kullanılan bir testtir.
Retina atardamar tıkanıklıklarındaki tedaviler maalesef çok yüz güldürücü değildir. Bunun iki nedeni mevcuttur. Birincisi retina tabakasındaki hücrelerin çok hassas olması ve oksijensizliğe uzun süre dayanamaması, ikinci ise hasar gören hücrelerin yerine yenilerinin yapılamamasıdır.
Tam tıkanıklığın olduğu durumlarda hasta sağlık kurumuna ulaşana kadar dokular çoğu zaman geri dönüşümsüz olarak hasarlanmış olur, kısmi tıkanıklıklarda ise erken dönemde müdahale görmenin bir kısmının geri kazanılmasını sağlayabilir. Erken dönem tedavide göz masajı ve göz içi basıncının düşürülmesi ile pıhtının yerinden oynatılıp daha küçük bir damara gitmesi sağlanarak hasarın boyutu azaltılmaya çalışılır. Ayrıca iltihaplı atardamar hastalığı şüphesi bulunanlarda damardan kortizon verilerek iltihap kontrol altına alınmaya ve diğer gözü etkilemesinin önüne geçilmeye çalışılır. Diğer bir tedavi yöntemi ise hiperbarik oksijen tedavisidir. Bu yöntemde kandaki oksijen konsantrasyonu yükseltilerek hasar görmüş fakat henüz hayatta olan hücreler iyileştirilmeye çalışır. Hiperbarik oksijen tedavisinde tedaviye ne kadar erken başlanırsa cevap alma şansı o kadar artar.
Retina atardamar tıkanıklıklarında en az hastalığı tedavi etmek kadar önemli başka bir durum ise altta yatan nedeni bulmaktır. Eğer hastalığın nedeni kalp-damar sisteminden kaynaklı bir pıhtı ise ve altta yatan hastalık tedavi edilmezse aynı bölgeden köken alan başka bir pıhtı beyne veya diğer göze giderek tablonun daha da ağırlaşmasına neden olabilir.
Retina atardamar tıkanıklıkları nadir görülür. Çoğu kez neden kalp-damar sisteminden kaynaklanan bir pıhtıdır. Hastalığın doğası gereği acil müdahale gerekir. Tedavi genellikle mevcut hasarı azaltmak ve görmeyi mümkün olduğunca geri kazanmak üzerinedir. Tedaviden daha önemli olan nokta ise altta yatan nedeni tespit etmektir. Altta yatan nedenin tespit edilememesi ilerleyen dönemlerde hayati tehlike yaratabilecek durumların ortaya çıkmasına neden olabilir.